Kampüs geniş…
Ama içimiz dar.
Binlerce adım atılıyor her gün bu yollarda,
ama bir tane bile doğru düzgün ses ulaşmıyor yukarı katlara.
Ders seçiminde çöküyor sistem,
stajda aranıyor “tanıdık”,
danışman desen mail okur mu, belli değil.
Bir soru sormaya çekinir hale geldik,
çünkü soru sormak bile bir tehdit gibi algılanıyor bazen.
Çok seslilikten korkan bir sessizliğin içindeyiz.
Yurt çıkmıyor, çıkınca da oda değil hücre gibi.
Ulaşım ayrı dert, yemekhane saatleri ayrı.
Bazen yemek çıkıyor, bazen sıra kalmıyor.
Bir de diyorlar ki: “Öğrencilik en güzel zamanınız.”
Kimin zamanı bu, kim için güzel?
Kulüpler var, ama sadece tabelada.
Destek yok, yer yok, bütçe yok.
Bir fikirle gidiyoruz,
geri dönerken elimize tutuşturulan tek şey: prosedür.
“Psikolojik destek alabilirsiniz” diyorlar,
randevu almaya çalışırken moralin zaten bozuluyor.
Üç hafta sonraya gün veriliyor.
Ama dert, o gün değil bugün.
Bir dilekçe yazıyoruz, cevabı yok.
Bir öneride bulunuyoruz, “şimdilik mümkün değil.”
Sanki biz sistemin paydaşı değil,
fazlalığıyız.
Oysa biz olmasak, bu yapının adı sadece bina olur.
İçine anlam katan öğrencidir.
Sorunlarımızı dile getirince şikâyetçi,
çözüm isteyince “sabırsız” oluyoruz.
Oysa biz yalnızca dinlenmek istiyoruz.
Anlaşılmak, görülmek, fark edilmek istiyoruz.
Hata varsa birlikte çözelim, eksik varsa birlikte tamamlayalım diyoruz.
Ama cevap yine aynı:
“Bir dahaki döneme bakarız.”
Biz o dönemin içindeyiz.
Beklemiyoruz.
Yalnızca hatırlatıyoruz:
Öğrenciyiz.
Göz ardı edilen değil, göz hizasında durması gerekeniz.
Unutmayın, üniversite olmazsa öğrenci olmaz diye düşünüyorsunuz belki, ama öğrenci olmazsa üniversite hiç olmaz. Anlatmak istiyoruz, çünkü değiştirmek istiyoruz. Birlikte daha iyi bir kampüs mümkün.
Ve hatırlatmak isteriz: Üniversite, öğrenciyle vardır. Öğrenci yoksa kampüs sadece beton, tabela sadece isimden ibarettir.
Yazar:
Azra Ecemsu ARSLAN
Sanatçı Adayı
yorum Yap