Bazen sadece gitmek değil mesele, bazen sadece kalmamak gerek.
Bir sabah uyandım ve fark ettim:
Gün henüz başlamadan yorulmuştum.
Yatakta doğrulmadan, telefonu elime almadan, perdeleri açmadan önce… Aklımda aynı cümle dönüp duruyordu: “Bugün de birilerine kendimi anlatmak zorundayım.”
Neden böyleyiz bilmiyorum. Sanki sürekli bir sınavdayız. Hep birilerini memnun etme çabası, hep birilerini incitmeden yaşama mücadelesi. Mesela bir arkadaşın arar, sesin yorgunsa hemen sorar: “Bir şey mi oldu?” Açıklama yapmazsan kırılır. Patronun senden ekstra bir şey ister, “hayır” dersen sorun çıkar. Aile üyeleri, “Bizim için yapıyorsun zaten,” derken aslında senin sınırlarını aşar. Ve sen, her seferinde kendini susturursun.
Sadece ben değilim, biliyorum.
Markette kasiyerin yüzündeki yorgunluğu görüyorum. Dolmuşta, pencereden dışarı boş boş bakan kadının gözlerinde aynı suskunluğu. Kimse konuşmuyor ama hepimiz yorgunuz.
Yorulduk…
İyi insan olmaya çalışmaktan, herkesin duygusunu kendi duygumuzdan önde tutmaktan, her “sana ihtiyacım var” diyenin koluna girmeye çalışmaktan.
Ama kim bizim kolumuza girdi?
İşte tam da bu yüzden bu yazıyı yazmak istedim. Çünkü artık hepimizin bir noktada şunu fark etmesi gerekiyor:
Kendimizi yok sayarak kimseyi var edemeyiz.
Bak, hayat zaten yeterince zor. Fatura sırası, trafik çilesi, ekonomik kaygılar… Bir de buna insanların bitmek bilmeyen beklentileri eklenince ruhumuz yavaş yavaş boğuluyor. Ama hâlâ susuyoruz. Çünkü “kırılmasın”, “üzülmesin”, “bana kızmasın”…
Peki ya sen? Sen kırılınca ne oluyor?
Bazen bir mesajı cevaplamamak, bir daveti reddetmek, bir tartışmaya girmemek değil bencillik; bazen en büyük iyilik kendine verdiğin moladır.
Bugün belki kimse sana bunu demeyecek. O yüzden ben diyorum:
Seni yoran her şeyi bırak.
Ciddi ciddi. Kırmadan, bağırmadan, dramatize etmeden… Ama net bir şekilde.
Bir arkadaş sürekli senden enerji emiyorsa: Uzaklaş.
Ailen sana alan tanımıyorsa: Anlat.
İş yerinde değerin bilinmiyorsa: Gözden geçir.
Kendini sevmeyi erteliyorsan: Hemen şimdi başla.
Çünkü bir gün değil, her gün hayat seninle başlıyor. Ve sen yoksan, kimse senin yerine senin hayatını yaşayamaz.
Bir fincan kahveni al, bir pencere kenarına otur. Derin bir nefes al ve sadece düşün:
“Ben kimim, ne istiyorum, neyi istemiyorum?”
İşte o cevaplar geldiğinde, yavaş yavaş hafifleyeceksin.
Unutma: Hayat, seni yoran şeylerle savaşarak değil…
Seni yoran şeylerden vazgeçerek güzelleşecek.
Ve belki de o zaman, yıllardır unuttuğun bir his geri gelecek: Nefes almak.
Yazar:
Aleyna Fatma Arslaner
Gazetecilik Öğrencisi
yorum Yap